Türkler ise kağıdı 650 yılından itibaren biliyorlardı, Selçuklularla İran’a aktarılan kağıt sanatı daha sonra Anadolu’ya da yayılmıştır. 1453 tarihinde Osmanlılara Bizans mirasına ortak olma şansı da kazandıran İstanbul’un fethi sayesinde, Bizans’tan kalan kağıt üretim yerleri de işlerlik kazanmış ve teknikler geliştirilmiştir
Matbaanın Avrupa’da tanınması ise iki yolla gerçekleşmiştir. Moğollar’ın 1241’de Almanya’yı istilaya gittiklerinde beraberlerinde basılı kitaplar getirdikleri ve Almanların bu vesileyle matbaayı Moğollardan öğrendiklerine dair bilgiler vardır. Ayrıca güneyden gelen Müslüman akınlarının da Avrupalıların matbaayı öğrenmelerinde etkili olduğu bilinmektedir.
Kendisi bir Alman olan Johannes Gutenberg ise geçen zaman içinde Almanya’nın Mainz şehrinde bu baskı tekniğini geliştirerek 1440’lı yıllarda modern anlamda hareketli parçalarla yazı baskısı yapabilen bir matbaa makinası icat etmiştir. Guttenberg basım evi kurarak matbaa devrimini başlatan ilk kişidir.
Bu dönemde Katolik kilisesi din eksenli bilgi tekelini eline almış, ve din adamları İncil’i kendi çıkarları doğrultusunda topluma kabul ettirmeye çalışıyorlardı ve din dışı bilgiyi yasaklamışlardı. Parşömen kağıdı ise kilisenin medyası durumuna gelmişti. Ancak matbaa Avrupa’ya gelmiş ve Protestan mezhebi tarafından matbaa ve kağıt kullanılmaya başlamıştı kendi öğretilerini bu yolla topluma duyurmaya çalışan Protestanlar, halkı aydınlatıyor toplumu uyandırıyorlardı. Bu dönemde tartışılamaz, sorgulanamaz ve hatta düşünülmesi bile günah sayılan dogmatik dini bilgileri topluma dayatan Katolik kilisesi, Matbaanın kullanımını yasaklamış ve ciddi mezhep savaşları yaşanmaya başlamıştır. Rönesans, Reform ve Aydınlanma çağıyla Avrupa, din dışı bir düşünce ve değerler özgürlüğünden sonra bilimsel ve teknolojik olarak gelişmeye başlamıştır. İncil halk kesimleri tarafından okunmaya başlayınca kilise sorgulanmaya başlamıştır. Bu bilgilerin matbaada basılıp geniş kitlelere yayılması ve ileride dünyaya hükmedecek bilim ve teknolojide öncü bir Avrupa uygarlığının doğması matbaa sayesinde gerçekleşmiştir. Avrupalıların bilgiye olan merakı kitap basım sayısını arttırmış, toplumda okuma yazma oranı artmış gazete dergi gibi süreli yayınlar ortaya çıkmıştır.
MATBAA’NIN AZINLIKLAR TARAFINDAN KULLANILMASI
Matbaanın Osmanlı topraklarına gelmesi ilk olarak Yahudiler daha sonra Ermeniler ve Yunanlılar vasıtasıyla gerçekleşti. İlk olarak İspanya’dan Osmanlı’ya sığınan Yahudi David ve Samuel Nahmias kardeşlerin Sultan II. Beyazıt’tan aldıkları izinle 1494’de İstanbul’da bir matbaa açtıkları bilinmektedir. İstanbul’da basılan ilk kitap Tevrattır. Yahudiler, daha sonraları 1510’da Selanik’te, 1519’da Halep’te, 1554’de Edirne’de, 1605’de Şam’da, 1646’da İzmir’de birer matbaa kurmuşlardır. Dolayısıyla matbaa Avrupa’da icad edildikten 50 yıl kadar sonra Osmanlı’da Yahudiler tarafından kullanılmaya başlanmıştır.
Diğer bir azınlık olan Ermeniler ise 1567 de yine İstanbul’da bir matbaa kurmuşlardır. Venedik’te matbaacılık öğrenen Tokatlı Amirbak oğlu Apkar, beraberinde matbaacılığa ait malzeme ile döndüğünde, tutuklanmış, hakkında soruşturma yapıldıktan sonra, bir suç unsuru görülmediğinden serbest bırakılmıştır.
Rumlar da, Londra’dan satın aldıkları matbaayı, 1627 de İstanbul’da kurmuşlardır. Matbaanın kurucusu ve sahibi Nikodemos Metaksas adlı bir papazdır. Rumlar tarafından ilk basılan kitapsa, Nikodemos Metaksas’ın “Museviler Aleyhine bir Risale” adını taşır.
Dolayısıyla matbaa Osmanlı ülkesinde 15. Yüzyıldan beri biliniyordu. Fakat o dönemde Müslümanlar tarafından matbaa kurulması ve kitap basılması devlet adamlarının gündeminde olan bir konu değildi.
Devamı Yarınki Sayımızda -Akademisyen Aydan YÜZÜAK