Şimdi benim sevgili öğretmenlerim dünkü yazımı okuyarak sakın haa! Kendilerini beğenmediğim, yetişmişliklerinden kuşku duyduğum hissine kapılmasınlar.
Ben, öğretmenlerimizin bugünkü sistemle, yeterli rehberlik becerilerini kazanmalarının mümkün olmayacağını savunuyorum.
Öğretmenliğin özveri isteyen bir meslek olduğunu, bunun için de öğretmen olacak kişilerin mutlaka çok küçük yaşlardan itibaren bu işe şartlanmaları gerektiğini savunuyorum.
Bugün üniversitede Gıda Mühendisliği bölümünü bitiren bir kişinin formasyon garabeti ile nasıl 30 günde öğretmen oluverdiğinin kara mizahını yapıyorum.
Birgün, Uğur Dündar’ın TRT’de eğitimle ilgili bir programını izliyordum. Programa katılan 3 Milli Eğitim Bakanı vardı. DYP’den, CHP’den ve AP’den Milli Eğitim Bakanlığı yapan bu muhteremlere çeşitli sorular yöneltiliyor ve yöneltilen sorular üzerinde tartışıyorlardı.
Bir ara öğretmenlerin yetiştirilmesi ve öğretmen yetiştiren kurumların nasıl olmaları sorusuna muhatap olan Milli Eğitim Bakanları, aynı anda, aynı çabuklukla ne cevap verdiler biliyor musunuz?
Sanki kendilerine “aynı anda birlikte cevap verin!” denmiş gibi hepsinin ortak sözleri;
“Derhal öğretmen okullarını ve 3-4 yıllık yüksek öğretmen okullarını açarım!” oldu. Kendileri de şaşırmışlardı. Bir çok konuda değişik savunular yapan bu üç bakanın, ağzından aynı anda bu sözler çıkıverdi.
Demek ki onlar da bu gerçeği anlamışlar ve öğretmen olabilmek için ilkokuldan sonra başlayan bir yedi yıllık eğitim-öğretim ardından da liselerde, ortaokullarda öğretmen olmak için, bir 3-4 yıl okumak gerektiğini!..
Kısacası şu beyler, bayanlar,
Öğretmen olmak için, herhangi bir fakülteden mezun olmak yetmez. Öğretmenler insan yetiştirecekler.
Fizikçi, kimyacı, makine mühendisi, mimar gibi çizimlerini kağıtların üzerine değil, insanların beynine çizecekler.
Çocuk Psikolojisi, Sosyoloji, Yetişkin Psikolojisi, Eğitim Psikolojisi, Eğitim Sosyolojisi, Sağlık Bilgisi, Güzel Türkçe, Hayat Muhasebesi için Matematik, Tarih ve Coğrafyayı bilmezlerse bu öğretmeler Allah aşkına, açıp internetten mi çocuklarımızı eğitecekler.
Bir öğretmen, bir enstrümanı çalabilmeli, beden eğitiminden kasa minder, serbest hareketlerden haberi olmalı.
Neden Din Bilgisi derslerine karşı çıkılsın ki, öğretmen okullarında biz sünnisi, alevisi, bir arada o kadar güzel şeyler öğrendik ki, Allah razı olsun.
Öğretmenimiz Ankara İlahiyat Fakültesi’nden mezun, Çanakkaleli Yıldız Uzer Hanımefendiydi. İlkokulda öğrendiklerimizin üzerine yeni yeni öğretilerle bize dinimizi o kadar güzel öğretti ki, daha lise yıllarında dinler tarihini biliyorduk.
Donanımlı öğretmenlere bu ülkenin ühtiyacı var. Öğretmen, halkın gözünde kasabanın, köyün minaresi gibidir.
O, halk tarafından gözlem altındadır. Bir mimar, bir inşaat mühendisi hergün meyhaneye gitse kimsenin umurunda değildir.
Ama bir öğretmen 2 kere gitse meyhaneden çıkarken görünse, aileler o öğretmene çocuklarını vermek istemezler. Bir öğretmen çok küçük bir yanlış yapsa, gazetelerde sür manşet olur, ilgili ilgisiz tüm veliler ayaklanır. Çok konuşsa geveze, sussa kendini beğenmiş denir.
Nasıl bir din adamı meyhaneden çıkarken görünürse, nasıl bir taciz olayında adı geçerse, aynen öğretmen de ağır biçimde toplum tarafından yargılanır, infaz edilir.
İşte böyle sevgili okurlar. Bizim öncelikle çok iyi yetişmiş, yetiştirilmiş öğretmenlere ihtiyacımız var.
Eğitimin kalitesi, çok modern, çok katlı, çok şık boyalı okullarla değil; içindeki çok iyi eğitilmiş ve hayatı yaşayarak, yaparak öğrenen öğretmenlerle yükselir.
Ne demiş büyük Atatürk;
“Yeni nesiller, vicdanı hür, irfanı hür, fikri hür öğretmenlerin omuzları üzerinde yükselecektir.” Ben de acizane bir cümle ekleyeyim.
Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı, doğru eğitim alan vatansever öğretmenlerimize teslim ettiğimiz gün, cehaletle savaşı da yenmiş olacağız. Bunun için de her zaman uyanık olacağız. İç ve dış düşmalarımızı çok iyi tanıyacağız.
Kalın sağlıcakla…